Atlas Okyanusu’ndan Türkiye’deki kuraklık: Atmosferde Olanlar

Malum memleketçe kurak dönemlerden geçiyoruz. Herkesin kafası karışık neler oluyor diye merak edenler için basitleştirilmiş 2013 kuraklığı buyurunuz.

“Kuraklık yurdun büyük kısmını etkisi altına aldı”, “Nehirler kurudu mahsul tehlikede”, “İstanbul’un 15 günlük suyu kaldı”, “Kuraklık resmileşti” yakın dönem kuraklık haberlerine biraz göz attıysanız başlıklar size tanıdık gelecek.  Oysa başlıklar 1950 ile 2007 yılları gazete arşivlerinden. 1950-1951, 1973-74, 1988-89, 1994-96 ve 2000-01, 2006-2008 yılları da Türkiye tarihine aşırı kurak dönemler olarak düştü. 2012’de başlayan ve 2014’te devam eden kuraklığın geçmişle bu anlamda ortak bir yanı var hem de kilometrelerce öteden Atlas Okyanus’undan.

Peki Atlas Okyanusu’nun Türkiye kuraklığına etkisi ne?

Kutuplarla ekvator arasında bir orta enlem ülkesi olan Türkiye bu özel konumu ile küresel atmosfer dolaşımından yıl boyunca farklı basınç ve salınım sistemlerinin etkisi altına girerek etkilenir. Türkiye çevresi için yapılan bilimsel çalışmalar Türkiye için kurak koşullara işaret eden basınç desenlerini antisiklonlar (yüksek basınç), nemli dönemleri ise siklonlar (alçak basınç) ile ilişkilendirir[1]. Tüm bu sistemler Türkiye’nin iklimini belirlerken aynı zamanda ekosistemlerden, günlük yaşantımıza kadar yaşamın her alanını şekillendirir.

Son dönemlerde, “nerede bu yağmur, kar?”, “Ocak ayı ortasında bu güneş de neyin nesi?” serzenişleriyle kulaklıklarını çınlattığımız hava durumlarının nedeni Atlas Okyanusu üzerine yerleşen iki basınç sisteminin yani Kuzey Atlantik Salınımı’nın (North Atlantic Ossilacition, NAO) ta kendisi.

Kuzey Atlantik Salınım Sistemi

Malum ortaokuldan beri öğrendiğimiz temel bilgilerden biri güneş ışınlarının ekvatora dik, kutuplara eğik açıyla geldiğidir. Bu durum dünya üzerindeki ısı enerjisinin eşit dağılmamasına neden olur ve kutup bölgelerini daimi yüksek basınç alanlarına (soğuk hava büzüşür ve ağırlaşır), Ekvator ve çevresini de daimi alçak basınç alanları haline getirir (ısınan hava yükselir ve hafifler). Bu ikisine tepki olarak, ekvatorun  (tropikler) alt enlemlerinde ve aşağı kutup enlemlerinde (yani kuzey yarımkürede sırasıyla Azor Adaları ve İzlanda civarında) birer yarı-kalıcı basınç alanı oluşur. Genelde, Azor civarında bir yüksek basınç, İzlanda civarında ise bir alçak basınç vardır.

Bu iki basınç alanının kuvvetlenmesi (pozitif) ya da zayıflaması (negatif) periyodik olarak gözlemlenir ve Kuzey Atlantik Salınımı (North Atlantic Ossicilation-NAO) olarak isimlendirir. Hesaplanan bir indisle de hareketleri takip edilir, buna ise NAO indisi adı verilir. NAO endeksi İzlanda ve Azor bölgeleri arasındaki basınç farkının normalize edilmiş halidir. Yani İzlanda ve Azor’daki basınç değerleri uzun yıllar ortalamasına yakınsa, ikisinin arasındaki basınç farkı da uzun yıllar ortalamasına yakın olacaktır. Bu durumda NAO indeksi sıfır civarında olur. Eğer iki basınç alanı da normalden güçlüyse, yani İzlanda alçak basınçı daha alçak, Azor yüksek basınçı da daha yüksekse, NAO indeksi pozitif olur. Tam tersi durumda, mesela İzlanda’nın yerinde yeller esiyorsa, İzlanda gitmiş de yerine bir yüksek basınç gelmişse, Azor adalarının orada da siklonlar (alçak basınçlar) cirit atıyorsa, indeks negatiftir[2].

Şimdi buraya bir kutu açalım ve Türkiye’nin yağışlılığı hakkında küçük bir not düşelim. Türkiye bir orta enlem ülkesi olduğu için doğası gereği kutuplardan güneye doğru ilerlemek isteyen soğuk hava ile güneyden kuzeye gitmek isteyen sıcak havanın karşılaşma zonunda yer alır. Bu zona polar cephe denir ve iki farklı hava kütlesinin karşılaşmanı alanıdır. Bu zon daimidir ve Türkiye için Akdeniz üzerinden gelen  nemli hava demektir.

NAO’nun negatif olduğu dönemlerde polar cephe Türkiye üzerine kadar iner ve Türkiye ve çevresinde yağışlar artış eğilimi gösterir, NAO’nun pozitif dönemlerinde kuzeydeki İzlanda alçak basınç değeri uzun süreli ortalamaya göre yüksek olur ve polar cephe kuzeye kayar. Türkiye üzerine yerleşen yüksek basınç nedeniyle Türkiye normalden kurak bir döneme girer. Görmeden aklımda kalmıyor görselleştir diyenler için manzara şöyle (Şekil 1).

NAOŞekil 1: Kuzey Atlantik Salınımı’nın pozitif ve negatif dönemleri[1]

İşte bize en son yağışı ne zaman gördüğümüzü unutturan olay tam da bu.  2013’ün neredeyse yarısından itibaren kuzey yarım küre NOA’nun pozitif etkisinin altına girdi (Şekil 2). 

Nao2
Şekil 2: 2000’den günümüze Kuzey Atlantik Salınım İndisi (pozitif dönemler kırmızı, negatif dönemler mavi)[1

Yani uzun zamandır Türkiye ve çevresine yağış getirmesi beklenen orta enlem cephesel siklonları Türkiye’nin çok kuzeyinde. Bu nedenle beklediğimiz yağışlar bir türlü gelmiyor.

Türkiye tarihinin önemli kuraklıklarından biri ile baş başa kalmış gibi duruyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 2013 yılında yağışlar Türkiye genelinde ortalamanın %13, geçen yılın %24 altında gerçekleşti. Kendi ortalamasına göre en kurak yer İç Anadolu Bölgesi oldu[1].

Türkiye su havzalarında ise yağış 2013 Aralık ayına göre ortalama %70 azaldı. Kuzey Ege, Gediz, Meriç ve Küçük Menderes Menderes Havzaları’nda yağışlardaki azalış %90’un üstünde oldu[2].

Kuraklık analizlerine göre (SPI) İstanbul’un bir bölümü, Kütahya, Kırşehir, Yozgat, Karaman, Mersin Adana, Sivas, Elazığ ve Erzurum çevresi olağanüstü kurak bir 2013 yılı geçirdi (Şekil 3)[3].

Nao3

Şekil 3: 2013 yılı kuraklık haritası[1]

Tüm bunlarla birlikte kuraklık yaşamın her alanını olumsuz etkiledi:

  • Türkiye’nin birçok noktasında barajlarda su seviyesi ortalamalarının altına düştü. İçmesuyu barajlarında 2013’e göre yüzde 9.3 daha az su bulunurken, İstanbul’da yüzde 33.97, Ankara’da yüzde 24.77, İzmir’de yüzde 57.78 ve Bursa’da yüzde 44.04 doluluk oranı gözlendi[1].
  • Türkiye’nin bir çok noktasında ürünler kış yağışından mahrum kaldı. Burhaniye, Şarköy, Yalova, İskenderun, Antalya, Burdur, Bolu, Bursa ve Ordu çiftçiler yağmur duasına çıktı. DSİ’nin gölet ve sulama kanalları ile su ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı[2]. Kuraklığın ekonomik etkileri kaygıları arttırdı.
  • Bursa Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Türkiye’yi bekleyen buğday ve yem krizine vurgu yaptı. “Ekinlerin yağmur olmadığı için büyümemesi, sap sıkıntısı da beraberinde getirecektir. Sap olmazsa da saman sıkıntısı da yaşanacak. Bu durum hayvan üreticilerini de etkileyecektir” diye konuştu. Bu mevsimde buğdayların boyunun 15 santime ulaşması gerektiğini kaydeden Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Erken ekilenler şu an 20 santimin üzerinde olması gerekirdi. Ama şu an geçmiş yıllara göre boyları onda 2’si civarında, Yağmura ihtiyaç var. Eğer yağmazsa buğday üreticisini zor günler bekliyor”.
  • Erzurum’un Oltu ilçesinde kuraklık çiftçiyi zor durumda bırakıyor. Aşırı sıcaklardan ötürü su kaynaklarının da kurumasıyla zor duruma düştüklerini dile getiren çiftçiler, tarım ve hayvancılığın perişan hale düştüğünü ifade ettiler.İğdeli Köyü sakinlerinden Yusuf Başar, yılda dört kez biçtikleri yoncayı, bu yıl kuraklık nedeniyle ancak bir defa biçebildiklerini aktarırken, çoğu çiftçinin hayvancılığı bırakmak zorunda kaldığını söyledi.Oltulu hayvan üreticisi İ.Hakkı Ekinci de, hayvanlarının kışlık kaba yem ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını belirterek yaşanan kuraklık sorununa dikkati çekti[1].
  • Radikal gazetesi haberine göre “2013 yılında patates fiyatı 86 kuruştan 1.8 liraya çıkarken, kuru fasulye yüzde 58.9, biber yüzde 40, patlıcan yüzde 37 zamlandı. Merkez Bankası yıla başlarken gıda fiyatlarının yüzde 7 artmasını öngörmüştü. Yüzde 9,67’lik artış tüm hesapları altüst etti[1].
  • Türkiye’nin önemli sulak alanlarından Sapanca, Akşehir kurudu[2][3].

Peki tüm bu yaşananlar iklim değişikliğinin neresinde?

Bir Akdeniz Havzası ülkesi olan Türkiye iklim değişikliğine bağlı küresel ısınmanın olumsuz etkilerinden en çok etkilen ve etkilenecek alanlardan biri[1]. Yapılan bilimsel çalışmalara göre iklim değişikliğine bağlı küresel ısınma nedeniyle 21. yüzyılın sonuna kadar küresel ortalama sıcaklıklarda 1.5,2°C artış, yağışlarda belirgin azalışlar bekleniyor. İklim değişikliği etkileri elbette sadece sıcaklık ve yağışı değil ekstrem hava koşullarını etkiliyor. Örneğin son IPCC raporlarına göre Avrupa, Asya ve Avustralya’da sıcak hava dalgalarının görülme sıklığı olasılıkla %60-100 arttı[2].

Yani zaten Türkiye çoktan risk alanının altına girdi. İklim değişikliği ile mücadelede harekete geçmek için barajlardaki su oranındaki büyük azalışların, ekonomik sıkıntıların işaretini beklemeye gerek yok.

Bununla birlikte tüm sinyaller Türkiye’nin ekstrem kurak bir yıl geçirdiğine işaret etse de 2013 hatta 2014 sıcaklıklarına bağlı kuraklığın iklim değişikliğindeki yerini bu konuda yapılan analizler sonrasında görebileceğiz.

Ne yapacağız bölümüne gelince kişisel hayatımızdaki birçok düzenleme ilk adımı oluşturabilir ama Türkiye’nin atacağı ilk adım sağlıklı işler kuraklık izleme ve erken uyarı sistemi, havza temelli su yönetimi ve iklim değişikliği adaptasyon çalışmaları yönünde olmalı.

Daha fazla bilgi almak isteyenler için mutlaka bakınız listesi:

[1] Meteoroloji Genel Müdürlüğü

[1]http://www1.ncdc.noaa.gov/pub/data/cmb/teleconnections/nao-5-pg.gif[1]http://www.nc-climate.ncsu.edu/edu/k12/.NAO

[1]http://www.mgm.gov.tr/FILES/iklim/mug_yagis_tr.pdf[2]http://havadelisi.com/2011/01/05/ao-ve-nao-nedir-ne-degildir/

Yorum bırakın